REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
Metin Ünyay – All The World

Motorsiklet Felsefesi ve Tarihi

  • 386 kez görüntülendi.

1868 yılında Pierre Michaux ve Louis-Guillaume Perreaux tarafından tasarlanan buhar bisikleti, dünyanın ilk motosiklet modeli olarak kabul görmektedir. Bisiklet gövdesine buharlı motor eklenerek hazırlanan bu araçtan 1 yıl sonra ABD’nin Massachusetts eyaletinde bulunan Sylvester Roper da buhar gücüyle çalışan bir motosiklet modeli geliştirdi. Kimi kaynaklar Michaux-Perreaux’un tasarladığı motosikleti, kimi kaynaklar da Sylvester Roper’ın geliştirdiği motosikleti ilk tasarım olarak sunmaktadır. Bu konudaki en net bilgi olarak sadece şunu söylemek mümkün; ilk motosiklet 1860’ların sonunda buhar gücüyle çalışacak şekilde üretilmiştir

Gottlieb Daimler Modern Anlamda İlk Motosikleti Üretmiştir

1885 yılında Gottlieb Daimler, buharlı araçlardan ilham alarak ürettiği motosiklet ile modern tasarımların atasını oluşturmuştur. Tahtadan yapılma bir araç olan bu motosiklet modeli, içten yanmalı 264 cc motor hacmiyle 11 km/s hıza ulaşabilen bir araçtı. İki normal, iki de dengeleyici tekeri olan ve motosikletin babası diye nitelendirilen Gottlieb Daimler tarafından üretilen “Daimler Reitwagen”, ilk sürüşte 10 kilometre civarı yol kat etmiştir.

İlk Motosiklet Patenti 1894 Yılında Hildebrand & Wolfmüller Tarafından Alındı

Daimler’den sonra Almanya’da yaşayan Hildebrand & Wolfmüller tarafından alınan patent, motosiklet modellerinin ilerleyen yıllarda ticari ürünler olmalarının önünü açmıştır. Bu patentten sonra seri üretimi yapılan ama istenilen başarıyı yakalayamayan motosikletler, kullanışlılık açısından istenilen düzeye getirilememiştir. 1900 yılında Michael ve Eugene Werner kardeşler tarafından yeni bir tasarım geliştirildi ve alınan patent ile motosikletin motoru iki teker arasına yerleştirildi. Motosiklet modellerinin büyük başarı yakalamasında bu tasarımın önemi büyüktür.

1903 Yılında Modern Denilebilecek Motosiklet Üretilmiştir

Yavaş yavaş insanlar tarafından bilinmeye başlayan motosikletler, 1900’lü yıllarda Amerika’da da kendini göstermeye başladı. William Harley ve Arthur Davidson, motosikleti bir yaşam tarzı haline getirmek için çeşitli çalışmalar yaparak Harley Davidson adını verdikleri motosiklet modelini tasarladılar. Başlarda polis teşkilatına pazarlanan, ilerleyen dönemlerde ise daha çok bir yaşam tarzı olarak sunulan Harley Davidson, modern motosikletlerin gelişimine önemli katkılar sağlamış bir markadır ve günümüzde halen varlığını sürdürmektedir.

Motosikletin Yaygınlaşması II. Dünya Savaşı’nda Olmuştur

Günümüzde milyonlarca kullanıcısı bulunan motosiklet modellerinin dünya tarafından bilinmesi ve kendine bir kitle oluşturması II. Dünya Savaşı döneminde olmuştur. Özellikle de Amerika’da üretilen Harley Davidson marka motosiklet modelleri savaş sırasında askerler tarafından kullanılmış ve bu motosikletlerin daha bilinir bir hale gelmelerine olanak sağlamıştır. Yüksek manevra kabiliyetlerine sahip olmaları sayesinde askerlerin işlerini kolaylaştıran motosiklet modelleri, savaş bitiminden sonra hemen her ülkede baş göstermiş ve dünya geneline hızlıca yayılmıştır.

(Kaynak:https://www.mondialmotor.com.tr/blog/3/faydali_bilgiler/1073/motosikletin_gecmisten_gunumuze_yolculugu)

Peki motorsiklet sadece ulaşım aracı bir taşıt mı? Yoksa manevi bir anlam içermekte mi ve felsefesi var mıdır?

Motor sürmek… Motosiklet, bir vasıta değil yaşam tarzıdır. Felsefesini kavramamışsan anca varmak için binersin. Yook… Amaç yolda olmaksa eğer, varmayı ötelersin.

Ve… Bir gün kendini yoldan geçen motorlara bakarken bulursun, hayat felsefen değişir.

Zira, motor sürmek;

Dengedir… Denge için hareket gerekir. Ama asla geri değil, hep ileri. Demir kafes sürücüleri arasında karşılaştığın geri kafalılığa motorcular arasında pek tanık olmazsın. Nedeni budur işte.

Mütevaziliktir… Durduk yerde ayakların yerden kesilirse yatırırsın motoru.

Kendini tanımaktır… Rauf Gerz, tecrübe için “limitlerini bilmektir” der. Herkesin limiti kendinedir. Kimse kimsenin limitine karışmaz.

Mental spordur…. Bir tür zihin egzersizidir. Federasyonu bile vardır. Arabanın tam tersidir. Arabada ayaklarınla yaptıklarını motorda ellerinle yaparsın.

Gaz ve fren arabada sağ ayaktayken motorda sağ eldedir. Debriyaj arabada sol ayaktayken motorda sol ele geçer. Arabada sağ elle değiştirdiğin vitesi motorda sol ayakla değiştirirsin. Yanlışlıkla sağ ayağını basarsan, arka freni sıkar, kaydırırsın motoru. Bedeli ağır olur.

Bilinçtir… Demirden kafesin içindeyken yapacağın tampon tampona kazaların motordaki en hafif karşılığı bacak kırığıdır. Bunu bilir temkini bir an olsun elden bırakmazsın.

Kuralcılıktır… Viraja nasıl girileceğiyle nasıl çıkılacağının kuralları bellidir. Kuralları uygulamazsan zift gibi yapışırsın asfalta.

Paylaşmaktır… Çift kişiliktir. Bir üçüncü kişiye yer yoktur motorda.

Uyumdur… Artçınla uyum gerektirir. Demir kafes içinde yan koltukta ruj sürmeye benzemez motorun sepetinde oturmak. Viraja girerken sürücüyle yatman, çıkarken de doğrulman gerekir.

Disiplindir… Başıbozukluk yoktur. Grup sürüşlerinde kimse başını alıp gitmez, kimse kimseyi sollamaz. Lidere itaat vardır.

O an orada olmaktır… Gevşemeye izin vermemektir. Motor kazalarının %70’inin ilk ve son 2 km’de meydana geldiğini bilmek, tedbiri bir an olsun elden bırakmamaktır.

Doğayı sevmektir… Demir kafesin içinde klimayı açıp tek bir menekşe kokusu bile duymadan yolda gitmeye benzemez motor sürmek. Yol boyu egzoz da koklarsın, çam da.  O yüzden yeşilcidir motorcular.

Kıymet bilmektir… Önemsemediğin şeylerin gerçekte ne kadar önemli ve lüks olduğunun farkına varmaktır.

Olgunluktur… Demir kafes sürücülerinin yol verme nedeniyle ettiği kavgalara motorcular arasında tanık olmazsın.

Dayanıklılıktır… 40 derece sıcakta korumalı kıyafetleri giyip boğaz trafiğinde adım adım ilerlemektir.

Sabırdır… Sonu gelmez virajlarda motoru bir sağa bir sola yatırmaktan usanmamaktır.

Estetiktir… Bandananı montuna, montunu kaskına uydurmaktır. Zevksizliğe tanık olmazsın.

Milliyetçiliktir… Ulusal bayramlarda kortej oluşturmak, selende koca koca Türk bayraklarını dalgalandırmaktır. Ata’yı anmadan tek bir 10 Kasım bile geçirmemektir.

Keyiftir… İçmeyen, alkol ile motorun yan yana gelmeyeceğini bildiği için içmez. Yoksa motor sürmeyeceksen, rakı şişesinde balık olmaktır.

Kolaycılığa kaçmamaktır… Demir kafese çakar taktırıp emniyet şeridini ihlal eden namert olacağına, babalar gibi motoruna binip emniyet şeridini sonuna kadar hak etmektir.

Geleceği görmektir… Viyadüklerdeki tünellerin sakinliğine aldanmamak, tünel çıkışında karşılaşacağın rüzgara hazırlıklı olmaktır.

Sorumluluk almaktır… Yağan yağmurdan bile kendinin sorumlu olduğunu bilmektir.

Boş konuşmamaktır… Hız göstergesine bakıp “Abi bu kaç yapıyo?” diyene burun kıvırıp başını çevirmektir.

Peşin hükümlü olmamaktır… Dövmeli, zincirli, bandanalı adam, şirket CEO’su çıktığında şaşırmamaktır.

Nezakettir… Sana yol veren demir kafes sürücüsünü selamlamaktır.

Dostluktur… Uzun yolda karşılaştığın iki tekerleri kornayla selamlamaktır.

Sevgidir… Sevdiklerinin kıymetini bilmektir. Onları bir daha hiç göremeyecekmiş gibi yaşamak, bir daha hiç elini tutamayacakmış gibi bırakmamaktır.

Anı yaşamaktır… Zamanı unutmaktır… “Carpe diem”dir.

Özetle hayat, Neyzen Tevfik’in dediği gibi üç buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın.

Hayatı dört dörtlük yaşayanların yolu ve farı her daim açık olsun.

Kaynak(Taner Evrim): https://indigodergisi.com/2016/05/motor-motorcu-dort-teker-beden-iki-teker-ruh-tasir/

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ